Turizm İşletmecisi

Ben, turizm işletmecisiyim. Hazırlık sınıfı dahil okuduğum 5 yılın sonunda bana verdikleri lisans diplomasının üzerinde öyle yazıyor ve ekliyor: ‘yasalarla kendisine verilen yetkileri kullanmaya…’

Hangi yasanın bana ne tür bir yetki verdiğinden ya da bu diploma ile ne tür bir ayrıcalık elde ettiğimden bahsedilmiyor. Yani bu diplomaya sahip olmakla; sahip olmayanların kesinlikle yapamayacakları yasa ile garanti altına alınmış ne tür ‘yapabileceklerim’ in varlığından  kimse söz etmiyor.

Oysa bu diploma bir hukuk fakültesine ait olsa idi, avukat, hakim ya da noter olarak; bu diplomaya sahip olmayan çoğunluğun yapma YETKİSİ olmayan işler yapabilirdim ben de.

Ya da bir tıp fakültesi diploması olsa idi; ben de pekala tıp doktoru olabilirdim.

Lakin ben bir turizm işletmecisi olarak avukatlık, noterlik ya da tıp doktorluğu yapamıyorum yasal olarak. Oysa bir doktor, hakim, avukat, mühendis ya da herhangi bir insan evladı; TURİZM yapabiliyor.

Yani ben bir kalp cerrahı olmadığım için elime; ismini bilmediğim kesici zımbırtıyı alıp bir hastanın bilmem ne damarının orasını burasını keserek by- pass vb bir operasyon yapamıyorum doğal olarak.

Oysa bir cerrah arkadaşım, örnekse Marmaris’te bir otel satın alıp / yaptırıp turizm işletmecisi olabiliyor. Zira buna engel bir yasa yok. Otel almasına ya da yaptırmasına engel bir yasa olmamalı zaten. Garip olan İŞLETMESİNE de yasal bir engel yok.

Ya da bir mühendis arkadaşımın canı sıkıldığı için Tursab’a başvurarak A sınıfı bir seyahat acentesi açmasına, işletmesine, bilumum acentecilik faaliyeti içerisinde turist getirip götürmesine falan da yasal bir engel yok. Ama ben KÖPRÜ yapamıyorum mesela.

Bu nedenledir ki 1984’den bu yana güzel ülkemde turizm ile zerre ilgisi olmayan yüzlerce İNŞAATÇI, DEMİRCİ, DERİCİ, AYAKKABICI, TEKSTİLCİ, DOKTOR, MÜHENDİS, POLİTİKACI, ASKER, AVUKAT, BELEDİYECİ, OYUNCU, MANKEN, SUNUCU ve dahi her meslekten turizmci var.

Çünkü 1984’den bu yana geçen 30 sene; çağ atlıyoruz sloganı ile başlayan ve hedef 2023 ile devam eden dayanaksız, temelsiz, ölçüsüz, bilgisiz ve en fenası da RANT ODAKLI turizm politikasızlıklarının ve yasasızlıklarının sonucunda bu kadar güzel bir ülkeyi bu hale getirdi.

Tek bir gerçek marka destinasyonumuz yok. Ayakta kalan yarım marka destinasyon İstanbul. Başka hiç bir şey yok. Acenteciliğimiz gerçek turizm işletmecilerinin elinde olmaktan çok çok uzak, hala büyümekte olan MICE sektörümüz %80 rüşvetle dönüyor. Her şey dahil ucubesi sayesinde, otelciliğimiz o kadar berbat hale geldi ki artık Türk turist taksitle kendini yurt dışına atıyor; yani turizm ithal ediyoruz, yani biz döviz harcıyoruz.  Yurt dışında oluşan bölgesel (Rusya) ya da küresel krizler sayesinde yabancı turistin de tercihi olmaktan uzaklaşarak her yıl daha da kötüye gidiyoruz.

Otellerimiz, turizm işletmecileri tarafından yönetilmiyor, personelimiz turizmde yetiştirilmiş personel değil; tümü ile devşirme, patronlarımızın neredeyse hiç biri turizmci değil, müşterimiz para harcamaya değil olası en düşük bütçe ile ‘askeri kamp’ noktasına gelen her şey dahil sistemine mahkum ve sokakta bulunmadıkları için sokaktaki esnaf da para kazanmıyor, Her şey fabrikasyon ve her şey paketlenmiş durumda ve bu şartlarda ülkemin turizm endüstrisinin ileri gideceği varsayılıyor. Hatta her yıl rakamlarla şu kadar arttırdık bu kadar oldu vs. tarzı saçma, popülist, niceliksel söylemler ortaya atılıyor.

Gerçekse şu: Biz ülke olarak Paris etmiyoruz, Roma’nın yarısı değiliz, Londra’ya ulaşamıyoruz, New York; kendisi kadar uzakta. Sadece Louvre müzesi; Antalya şehrimizden daha fazla ziyaret ediliyor. Biz turizm üzerinden sadece RANT yaratarak, kapalı devre zenginler ürettik hala üretiyoruz. Turizm işletmecisi denen binlerce diplomalı vatandaş ise bulabildiği ve değer gördüğü ya da daha statik kalarak yaşamını sürdürdüğü farklı işlerin özel eğitimlerini alarak o işleri yapmaya çalışıyor.

Yasa olmadığı için turizm işletmecisi turizm yapmıyor, yapamıyor. O zaman vizyon sadece RANT için işliyor. Turizm politikası diye bir şey 30 yıldır oluşmuyor. Turizm kaynakları yasalarla korunmuyor, her yer kirleniyor, betonlaşıyor, yok ediliyor. Türkiye’nin ‘sözde’ turizm başkenti Antalya’da ; sadece tek insan cinsine PLAJ açıyor belediye başkanı ve bunu, talep vardı, ihtiyaçtı diye adlandırıyor. Ve bu sefil zihniyet Antalya’da bile seçiliyor. Her yıl Antalya’nın 11 katı turist giden, her dinden her ırktan insanı ağırlayan Cannes’da belediye başkanı böyle bir şey yapsa; tekme tokat kovarlar adamı şehirden.

Ama fark ne biliyor musunuz? Cannes belediye başkanı bile diplomalı bir turizm işletmecisi. Çünkü insanlar, bir turizm kentini yönetecek başkanlarını özellikle turizmci seçiyorlar zaten.

Otel yöneticiliğim sırasında; sayısız protokol ağırlamasında bulundum. Cumhurbaşkanları, Başbakanlar vb. Hepsi ayrı bir hikaye idi ama en enteresanı Adam&Eve isimli otelin açılışı sırasında yaşadığımızdı. Aylardır otelin dünya pazarlaması nedeni ile yollarda idik ve yeni dönmüştük. Dönemin Turizm Bakanı oteli görmek üzere patronumuz tarafından davet edilmiş, buyurdu geldi, karşıladık. Uzunca atrium tarzı bir lobby vardı. Bakanla yaklaşık 100 metre o atriumu geçtik, kendisini bir oturma grubuna buyur ettik ve adam oturur oturmaz uyudu. Son altı aydır gece de iki saat uyuyabilen bizler beyefendiyi karşılamak adına koştururken, belki de hayatı boyunca hiç çalışmamış zat-ı muhterem uyudu.

Cannes ile aramızdaki fark o kadar büyük ki, gerçekçi, sürdürülebilir ve profesyonel temeli bir politika kurulmadan gelecek milenyumda kapanmaz.

Ben bir turizm işletmecisiyim. Ben başkalarının diploma ile garanti altına alınan işlerini yapamıyorken, kendi işimi yapabilmemin de diplomam ile garanti altına alınmasını istiyorum. Basit değil mi?

14 Mayıs, 2015 – İstanbul

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir