Milli Meclis

95 yıl önce bugün; yalnızca 39 yaşında, resmi olarak rütbesiz, sıfatsız, vatansız, devletsiz bir isyancının; sadece üç buçuk yıl içerisinde başaracaklarının,  ilkini başardığı gündür.

Yalnızca 11 ay önce Mayıs 1919\’da bir avuç insan ile başladığı yolculuktaki en önemli günlerden biri, ileride Türkiye Cumhuriyeti olacak bir devleti; devlet haline getirecek ilk Millet Meclisi\’nin açıldığının tüm dünyaya ilan edildiği gündür.

Hala ünvansız, rütbesiz, sıfatsız, vatansız ve devletsizdir; ilk Meclis\’in Başkanı seçilme tarihi 24 Nisan 1920 olacaktır çünkü.

O ilk Meclis, bugün bile, milletin iradesini tam olarak yansıtan en değerli Meclis\’tir.Çünkü tüm vekilleri bizzat gönderildikleri bölgedeki Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri tarafından seçilmiş %100 bir Halk Meclisidir.

Devam eden Meclislerde, direk halk temsilcileri tarafından seçilme oranı günden güne azalacaktır ve bugün kontenjan olarak bildiğimiz usül yaygınlaşacaktır.

Yani; o Meclis\’ten sonraki hiç bir Meclis, Milletin iradesini o ilk günkü kadar saf, katışıksız ve hakkaniyetli yansıtmamıştır.Öyle ki bugün gelinen noktada; Milletin vekili olacak olanları; iletişim, bilgi ve teknoloji çağında Millet hiç tanımamaktadır.Tüm isimler çoklukla parti genel başkanları\’nın seçimlerini, azlıkla da il örgütleri\’nin halktan kopuk yapılan ön seçimle kimi sıralamaları belirlemesinden ibarettir.

Bu nedenle, üstelik o koşullarda; böylesi bir Meclis\’i, orta anadolu\’nun bir kasabasında toplamak, o Meclis\’in çalışmasına ve kararlarına dayanarak, bin bir türlü siyasi bunalımı aşmak sadece ve sadece bir dehanın işi olabilir.

Bir de bunun üzerine; yine o Meclis\’in çalışmasına eklenen askeri ve stratejik yaratıcılığın sonucu olarak, donanım ve sayı olarak kendisinden üstün bir orduyu üç buçuk senede bir mağlubiyete karşılık tam dört kez yenmek ve sonuncusunda bulunduğu hatta ve toprakta tutunamayacak derecede imha etmek; bugün aklın alacağı ölçütleri zorlamaktır elbette.

O ilk mucizevi 3,5 yıla eklenecek olan 15 yıl ile birlikte toplam 18,5 yılda yapılanların yanına; takip eden 77 koca yılda yaklaşılamamıştır bile.İnsanların ortalama 200 yıl yaşamaları mümkün olsa idi; Mustafa Kemal şu anda 134 yaşında olacaktı.Bir an için; Onun yarattığı o 18,5 yıla, devam eden 77 yılı da aynı liderlik, aynı öngörü, aynı sevgi ve aynı saygınlıkla eklendiğini hayal etsenize.

Bir kaç küçük varsayım:

Hiç bir stadın adı Atatürk olmazdı….

Cumhurbaşkanı\’mıza kendi aracı hariç 62 araçlık koruma konvoyları eşlik etmezdi…

Hiç kimse, evinde ayakkabı kutuları içerisinde milyon dolarlar bulundurmayı aklına bile getiremezdi…

Papa, Avrupa Parlementosu, Avusturya Parlementosu 100 yıllık olaylar, sanki bugün olmuşcasına garip gündem kararları almayı düşünemezlerdi…

Muhtemelen; tamamı iktidarda geçen 95 yılın en az 10 kez özeleştirisi yapılır, kitabı yazılır, yayınlanırdı..

Bunca kişiye özel makam uçağı olmazdı, zira her devlet başkanı Türkiye\’ye gelmek için kapıda sıra bekliyor olur; onca yurt dışı seyahatine gerek duyulmazdı.

Meclisteki hiçbir vekilin dokunulmazlığı olamazdı…

Türkiye; Avrupa Birliği üyeliği beklemek yerine, o birliği kuran ülke olurdu.

Onca darbenin hiç biri yapılmamış hatta düşünülmemiş olurdu.

1984\’te Eruh\’ta hiç kimse bir Türk Silahlı Kuvvetleri karakolunu basmayı aklına getiremezdi.

Dolayısı ile 30 yılda binlerce vatan evladının kanı yere düşmezdi.

Ama olmadı tabii…İnsan ömrü çok daha kısa zira..O\’da bunu bildiğinden emanet etmişti ya..

Biz ne yaptık peki?

Günlük koşturmacasından, düzeni sağladığı gelir kaygısından, sosyal statüsünden, \’\’ben\’\’ cilliğinden, kendisinden, varlığından, parasından, işinden, ünvanından, karısından, kocasından, çocuğundan, cüzdanından, kredi kartlarından, son model cep telefonundan ve elbette hayatından vazgeçebilecek 40 evet sadece 40 kişi bir araya gelip de; aklımızla, fikrimizle bu ülkeyi yönetmeye aday olacak bir parti bile kuramadık..

İşte bu nedenle; bunların hepsinden ve fazlasından vazgeçmiş bir dünya dehası karşısında ve O\’nun ilk günkü eserinin 95.yılında, O eseri daha ileri taşımaya katkıda bulunamadığım için; Anısı önünde

Özür dileyerek, saygıyla eğiliyorum.

23 Nisan, 2015 – İstanbul

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir