Dezenformasyon

Dünya, yazının icadından dahi önceye dayanan bir bilgi kirletme kültürüne sahip. Bilginin, kişisel çıkar sağladığını anladığı günlerden bu yana diğerleri ile paylaşılan halini kirletmek çok temel bir insan davranışı. Bu kirletme kültürü; başlarda sözlü yanıltma gayretlerinden ibaret bir dedikodu kumpanyası iken yıllar geçip teknoloji sayesinde kitlelere ulaşmak mümkün oldukça sistematik bir silaha dönüştü.

O silah; özellikle 2. Dünya Savaşı hemen öncesinden hatta 1900’lerin başından itibaren de günümüz nükleer gücünden bile daha etkili işlere imza attı. Kullanımı oldukça basitti: Bilgiyi kirlet. Duymalarını istediğin şeyi bağır. Bunu sürekli tekrarla. Sesini asla alçaltma ve sonuçta toplumsal algı düzeyini arzu ettiğin biçimde (kendi çıkarın yönünde) ele geçir.

Bu yöntem son 120 yılda defalarca kullanıldı. Literatürdeki adı ise propaganda idi ve bu sihirli metot sayesindedir ki 1945’te Berlin düştüğü gün bile Almanya’nın bir çok yerindeki Alman halkı büyük zaferler kazandıklarına inanıyorlardı. Ya da 1990’ların başında, hemen hemen tüm salak dünya Irak’ta kimyasal silah rezervlerinin var olduğuna inanmıştı. Sonra başta akıl yoksunu Amerikan halkı olmak kaydı ile yine dünyanın önemli bir kısmı ikiz kulelerin terör saldırıları ile yıkıldığına da inandı. Örnekler sonsuza dek uzatılabilir.

Egemen güç, temel iletişim silahlarına sahipse ve sürekli yüksek sesle bağırmayı ihmal etmiyorsa eninde sonunda kitleleri arzu ettiği şeye inandırabilir. Hatta günümüzde, sosyal medya denen ikiyüzlülük sayesinde egemen olmayanlar bile yeterince sistematik bir metot izlemeyi başarabilirse, kitlenin en azından bir kısmını kendi arzu ettiklerine inandırmayı başarabilir.

Bugünlerde yine çocukların öldüğü bir savaş yaşanıyor. Sosyal Medyanın etkisi ile de aslında her gün her an dünyanın bir yerinde ölen çocuklardan daha fazla ilgi çekiyor bugün ölmekte olanlar. 1992 – 1995’te Avrupa’nın daha da ortasında, Bosna’da, ölen çocuklar bu kadar dikkat çekememişti. Yine 1990 – 1994 arası Ruanda’da ölen çocukların bir film, bir kaç makale dışında adı bile anılmadı. O günlerde iletişim seçenekleri bunca gelişmiş değildi ve elbette ana akım yayın propagandası ölenlerin değil öldürenlerin tarafındaydı.

Şimdi, Ukrayna; ”Üçüncü Dünya Savaşı başladı, farkında değilsiniz” propagandası ile tüm tarihi boyunca ( çok geç olsa da 2. Dünya Savaşı hariç) hiç bir sorumluluk almamış Batı’yı uyarmaya ve kendi tarafında savaşmaya ikna etmeye çalışıyor. Rusya ise, ” Arkadaşlar burası zaten benim, ben buraları savaşla falan kaybetmedim. Ayrıca buraların halkı zaten Rus ve benimle olmak istiyorlar” propagandası ile saldırganlığını haklı çıkartmanın sevdasında. Onlar kendilerine göre bir propaganda faaliyeti sürdürürken örneğin Türk ana akım medyası verdiği neredeyse tüm haberlerde Ukrayna tarafının propagandasına uygun davranırken yine örneğin tüm Sırp ana medyası da Rus kaynaklı haberleri servis ediyor. İyi de hangisi doğru?

İkisi de ve neredeyse tamamen yanlış. Dezenformasyon ile bizlerin bir tarafta yer almasını sağlayacak bir kitlesel kamu oyu oluşturma gayretinden başka bir şey değil yapılan. Oysa bizler de dahil tüm insanların taraftar olması gereken şey savaşanlardan birinin yanı değildir. Sadece ama sadece barışın yanı olmalıdır. Sadece gereksiz ölümlerin karşısında durabilmektir. Bunu yaparken de elimize, taraflardan birinin bayrağını almamıza falan gerek yok. O halde bize servis edilen ve kesinlikle her anlamı ile yanlış olan bu bilgiyi reddedip tarihsel gerçeklerle ilgili okumalar yaparak bir sonuca ulaşmaya çalışmak çok daha sağlıklı olacaktır. Diğer türlüsü ‘eğlencelik’ televizyon ya da sosyal medya izleme yaklaşımından öteye geçmez.

Artık her ferdin anlaması gereken temel konu savaşların fikirlerle ya da o fikirlerin iddia ettiği doktrinlerle değil sadece para ile ilgili olduğu gerçeğidir. İşte o nedenledir ki halkların çektiği acılar o ya da bu şekilde seçtikleri politikacıların para ile olan bağlarının şiddeti kadar şiddetli olacaktır. Ne denli romantik algılanırsa algılansın, bugün arkasında sermaye desteği yani para olmayan hiç bir aday günümüz sözde demokrasilerinde genel seçim kazanamaz. Dolayısı ile kazandığı an, o sermayenin ( sermayenin sözde fraksiyonu ne olursa olsun) hemen her tür talebine yanıt vermek zorunda kalır. Buna savaş da dahil. Çünkü sermaye, o savaş boyunca gerçekleşecek tüm ölümleri ” yan hasar” ya da ”tali hasar” kabul ederek yoluna devam edecektir.

Dünya tarihinde bilgi cehaleti yenemedi çünkü kitleler bilgiden değil cehaletten yana oldular. Örneğin kimse, 2. Dünya Savaşında, Japonya aslında teslim olduktan sonra atılan atom bombasını gerçek anlamda lanetleyemedi. Çünkü Amerikan propagandası egemendi ve sesi çok yüksek çıkıyordu. Bir kaç cılız ses, ”Bir an için diyelim ki ilk bomba öncesi teslim olmadılar ve savaşı bitirmek için attınız kabul, peki 3 gün sonra ikincisini neden attınız?” sorusunu sordu lakin o gürültüde o cılız sesler yitip gitti. Geriye yüzbinlerce ölü, yaralı ve tüm hayatı boyunca sakat kalacak ”yan hasar” kaldı. Kimse faşist Amerikan yönetiminin, aslında ve sadece gerçek düzlemde bir deney yaptığının farkına bile varamadı.

2014’de ağır faşist Putin, türlü propaganda oyunları ile Kırım’ı ilhak ettiğinde bugün ki Avrupa 3 gün bağırdı ve sustu. Bugün, Kırım nasıl Ruslara geçti bir kişi bile anımsamıyor. Çünkü o gün, daha çok bağıran Rus propagandası idi. Bugün ise Ukrayna’nın sırtını dayamaya çalıştığı Amerikan propagandasının sesi daha gür çıkıyor. Şimdilik.

Bizlerse, o ya da bu tarafı tutma eğilimimiz ile sadece ‘düzenlenmiş’ ve ‘sahte’ bir boks maçı izler gibiyiz. İşin ilginci; coğrafya bilmeden, tarih bilmeden, strateji bilmeden, ekonomi bilmeden ve en önemlisi gerçek bilgiye ulaşma gayretimiz dahi olmadan sadece cehaletin peşinden gidiyoruz. Bize ne sunuluyor ise onu alıp kabul etme konusundaki engin becerimiz sayesinde yapabildiğimizin en fazlası sosyal medya çığırtkanlığı. 2 Yıl sonra hepimiz Doğu Ukrayna’da ölen çocukları hatırlamak yerine Antalya sahillerinde güneşlenen Rus ve Ukrayna’lıarı sayacağız. Hepsi bu.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir