Hatırlamayanlar için tarih verelim. Her şey ‘bizim çocuklar başardı ‘ anekdotundan neredeyse 4 yıl sonra; Türkiye seçimini yapmış ve orduya hakim olanların ve elbette Beyaz Saray’ın adayına karşın muhafazakar ve inatçı gelenek ile Özal’ı, seçmişken başladı. Tarih 15 Ağustos 1984 idi.
Yıllarca sürdü lakin her safhada tarz ve şekil değiştirdi. Bize de ısrarla; olaylara teröristler öznesi ile bakmamız öğretildi. Biz her zaman ‘ Teröristlerin hain pususu sonucu….’ , ‘ Teröristlerin kahpe saldırısı neticesinde…’ , ‘Şerefsiz teröristlerin gerçekleştirdiği karakol baskını sonucu …’, ‘ Hain teröristlerin döşediği mayının patlaması neticesinde…’ ve benzeri , tümünün öznesi terörist başlıklı haberlerle uyutulduk. Başlıklar halen aynı.
Siz hiç şu tarz bir başlık duydunuz mu?
Devletin gerekli önlemleri alamaması ve hatalı planlama sonucunda birliklerine sevk edilmekte olan 33 sivil kıyafetli ve silahsız asker…
Devletin yetkili organlarının öngörüsüzlükleri nedeni ile son derece ‘mahkum’ konuma konuşlu Dağlıca Karakolu’nda…
Devletin ve Güvenlik Kuvvetlerinin zaafları neticesinde, sınırımızı elini kolunu sallayarak geçen 30 kişilik grubun yaptığı saldırıda…
Duyamazsınız.
Bu ve benzeri hiç bir başlık duymadığımız için tam 31 yıldır tarz değiştirerek sürüyor bu hadise. Olay ne Kürt Milliyetçiliği, ne Özerk Kürt Bölgesi ne de Özgür bir Kürdistan meselesi. Öyle olsa idi ilk bir yılın içinde biterdi inanınız.
Olay tümü ile Langley planlı 1980′ e götüren tezgahın sündürülmüş devamı hepsi bu. Bu planın 2002 öncesi aktörleri Evren ve Çiller idi. Aradaki iktidarlar yeteneksizce mücadele ettikleri bu virüsü aslında güçlendirip büyütmüş oldular. Yine de yeteneksizce olmasına karşın yürekle yapılan bu mücadelede şehit sayısı 2002 yılında 7 ‘ye kadar indi. Oysa 1994’te Binlerin üzerinde idi bu sayı.
2002 Yılında Evren ve Çiller’den sonra üçüncü aktörde sahne aldı. Terör süreci de elbette şekil ve tarz değiştirerek kontrollü halde sürdürüldü. Tamamen bitirilmesi istenmedi zira olayların düzenli aralıklarla devam ettirilmesi ile ‘istikrar olmazsa’ tehdidi işletildi her seferinde. İstikrar olmazsa 1990’lara döneriz dendi. Oysa 2002’de terör, olması gerektiği üzere devlet gücü ile neredeyse sıfırlanmıştı zaten. Ama yine uyuduk.
2015 seçimleri, sürecin Langley açısından planını bozdu. Hiç kimse, Türklerin; 31 yıldır terörle anılmış bir Kürt partisine oy vererek o partiye baraj geçirteceğini ve muktedirin artık muktedir olamayacağını tahmin bile etmemişti. Türkler bunu bilerek yaptı. Kürt Partisi de durumun gayet farkında idi. Lakin en başta belirttiğim üzere konunun Kürtlükle Türklükle ilgisi yoktu. Çünkü PKK tanımlı oluşum bir Kürt hakları savunucusu falan değil, bizatihi CIA’in kurduğu, silahlandırdığı, desteklediği ve orta doğu projesi için Kara Kuvveti olarak 30 yıldır tasarladığı ve bunca süredir Türk Silahlı Kuvvetleri ile çarpıştırarak çılgınlar gibi düşük yoğunluklu savaş deneyimi ile yoğurduğu bir ordu idi. üstelik emirleri HDP den ya da İmralı’dan değil direkt Langley’den alan bir ordu.
Muktedir, seçim sorunu yaşayınca, Devlet eli ile PKK terörünün tırmandırılması şart idi. Muktedir talep etti, Langley onayladı. Çünkü tekrar edilecek seçimde, Türklerin`; Kürt Partisi’ne oy vererek baraj geçirtmesi engellenmeliydi. Türklerin derhal ne kadar Kürt görürse saldıracak hale gelmesi ve seçimde HDP’nin adının bile anmaması gerekiyordu. Seçim sisteminde, HDP barajı geçemez ise, sistem gereği Güney Doğuda’ki oylar otomatik olarak muktediri tek başına ve yeniden iktidar yapmaya yetiyordu çünkü. Üstelik PKK’nın tüm hareket planı biliniyor ve bizzat Devlet eli ile, Türk Güvenlik Güçlerinin zaafları, hareket planları, sevk ve geçiş saatleri servis ediliyordu. Sırf bu nedenle bölgeyi çok iyi bilen ve yıllardır tayin edilmeyen askeri istihbarat subayları sadece 2 ayda farklı yerlere tayin edildi. Gerekçe basitti, uzun süredir ŞARK görevi (askerde terim budur) icra ediyorlardı ve yorulmuşlardı. Askeri İstihbarat çökertildi çünkü askerler, içeriden bilgi sızmalarına karşı istihbaratı da çoktan çözmüşler ve yapıyı kademeli kurmuşlardı. Kilit istihbaratçılar tayin edilince; konu sadece tümü ile muktedirin kontrolündeki M.İ.T e kaldı. Hani şu Oslo görüşmelerindeki M.İ.T.’e. Sonuç ortada.
Plan Basitti. Ne kadar kan ve nefret o kadar muktedire hizmet. İşte bu akışın yüzyıllardır adı DEVLET TERÖRÜDÜR. Her türünü, her aşamasını, her safhasını yaşadı Türkiye lakin öğrenmedi. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tamamen muktedir planlı ve onaylı çakma BALYOZ ve ERGENEKON süreçleri ile tüm komuta kademesi ya saf dışı bırakıldı ya da çaresizlikten kendi kendilerine emekli edildiler. Dolayısı ile Langley’in ve örneğimizdeki muktedirin ‘kan’ planlarını ‘doğal görevi’ gereği bozabilecek yapı; çok daha evvel ve çok daha farklı bir sebeple bertaraf edilmiş olduğu için her şey çok kolay oldu.
Şimdilik.
Bu arada, hala farkında olmayanlar için en çarpıcı Devlet Terörü örneği 11 Eylül 2001 olaylarıdır. Çünkü hiç bir ticari uçak, herhangi 3. dünya ülkesinde bile, ticari rotasından 5 dakika boyunca hava kontrol şifre mesajları vermeden çıkamaz; çıkarsa iki askeri jet, en fazla 3-4 dakika içerisinde kanatlarına oturur. Hatırlarsanız 11 Eylül’de , ticari rotasından saparak en kısa uçan uçak tam 49 dakika havada kalmıştır. Bu prosedürel olarak 3. Dünya ülkesinde bile olanaksızken; A.B.D.’ de asla mümkün değildir. O gün; Irak ve Afganistan’ a top yekûn bir Kara Kuvveti gönderilmesi gerekliyken, halkın buna kibarca ikna edilmesi gerekmişti. Tıpkı şu an Türk halkının HDP’ye emanet oy vermemeye ikna ediliyor olduğu gibi.
Soru şudur: Tam da bu aşamada her şeye rağmen muktedire oy veren % XX bu durumun farkında mıdır ve yine oy verecek midir? Zira muktedirin temelde temsil ettiği oy tabanı sadece %10-12’dir. Üzeri, ‘istikrar’ taraftarı, sırası ile Menderes, Özal, Demirel, Çiller ve sonunda da muktedire kaymış Türk sağıdır. Şayet oy vermeyi sürdürürlerse; sözde barış süreci yeniden başlar ve silahlar bir süre daha durur. Ta ki Langley’in nihai arzusu yerine gelinceye ya da o silahlar Langley’in emri ile bu kez bizzat muktedire dönünceye dek. Çünkü sanırım; yukarıda adı geçen kan planı Türk duygusu üzerinde başarılı olacak ve dahi HDP’ye baraj geçirtilmeyecektir. Ne garip değil mi? Sözde Kürt meselesine silahlı çözüm arayan PKK; bir Kürt partisinin Meclise girişini engellemek üzere kullanılmaktadır. Bu kadar basit bir şeyin görülemiyor oluşu çarpıcıdır elbette ama daha çarpıcı olan; bunun en azından hissedilerek; 12 Eylül sonrası Özal tercihinde olduğu üzere; tamamen inadına bir tercih yapabilecek potansiyelde bir Millete sahip oluşumuzdur.
O inat kim ya da hangi parti olur bilinmez. Olasılığı yüksek görmesem de Meclis’te ’emanet destekli’ 4 , sabitte 3 partinin yanına; ya da yerine; muktedirin ve tabii , bağlı olduğu Langley’in hiç ummadığı bir %10 görürsem şaşırmam.
Olmazsa? Bunu bilmek zor. Ama çözüm için gerçek manada ‘birleşmiş’ olmanın gerekeceği tarihle aşikar. Çünkü devlet terörü ‘birleşmeden’ aşılamaz.