Adaptasyon

20.Yüzyıl adını verdiğim podcast kayıtlarımın birinci bölümünde kuşak meselesinden söz etmiştim. Çağlar arası geçişler ve bunun yansımalarından dem vurup aslında tüm bunların birer sınır çatışması olduğunu iddia etmiştim.

Bizzat o sınır çatışmalarından birindeyim şu aralar. Nefes alamadan gelişen teknoloji ve o teknolojiye yön veren elektronik / dijital oyuncaklara adapte olmakta ciddi şekilde zorlanıyorum. Çünkü işleri basitleştirmesi gereken bu faşist dijitalizm işleri karmaşıklaştırıyor benim için.

Youtube\’da bir program çekmeye kalksan iş kamera almakla bitmiyor ki. Kamerayı doğru seç, mikrofonunu doğru seç, kurulum ayarlarını yap, sonra çek, olmadı bir daha çek, şimdi ses olmadı, şimdi de ışık olmadı. Baştan başla bir daha çek. Tam çektim zannet sonra bir bak ki yarısında kamera çekim yapmayı durdurmuş! Daha da komiği Youtube\’a içerik çekmek için otur Youtube\’da o kamera ayarları nasıl en doğru şekilde yapılır saatlerce video izle.

Çekim bittikten sonraysa iş yeni başlıyor. O ham çekimi at Adobe Premier Pro\’nun içine, tabii dürüst ol ve bunun için Adobe\’ a yıllık bir sürü de para öde. Haydi bunu yapabilmek için Udemy\’den 16 saat Premier Pro dersi al. Olmadı otur bir daha baştan seyret. Sonunda iyi – kötü bir sürü hata ile de olsa bir şeyler çıkart ve yükle Youtube\’a. Üstelik bunu her hafta yapmaya çalış bunca işin gücün arasında. Bahsettiğim sınır çatışması tam da bu işte. Tüm bunları 18 yaşlarında bir genç benim yapabildiğimden 10 kat daha hızlı ve kaliteli yapabiliyor, bense adapte olmak için sürünüyorum.

Podcast kaydı yapmak için mikrofon ayarlarının ne kadar zor olduğunu biliyor musunuz? Vazgeçtim öylece kaydedip yüklüyorum artık:) . Yüklüyorum derken öyle elinizi kolunuzu sallayarak olmuyor tabii. Podcast dediğin şeyin ona uygun , ona özel bir hostingi gerek. Ona da para ödüyorsun elbette. En azından bir süre ya da bir miktar gb sonunda. Sonra o kaydı o hostingten alıp kendi web sitene, Soundcloud\’a ya da network hatalarından kurtulabiliyorsan Spotify\’a yükle gelsin.

Adaptasyon dediğin şey kabus gibi.

Diyebilirsiniz ki ne uğraşıyorsun. Daha önce en azından bir kez yapabilmeyi başardığın işi yap, otur kitap yaz. Gerçekte, bu seçenek hem çok daha zevkli hem çok daha bana göre. Yazmaya gayret ediyorum elbette. Sorun, bir kitabın çıkış sürecinin oldukça uzun olması ve insanın ahir ömründe üretimi ile ilgili daha hızlı sonuçlar görmek istemesi. Malum, zamanın hakkımızdaki hükmü kesin.

Özetle , şimdilik kabusa devam. Yanlışlıkla bir yerlerde benim teknoloji ile mücadeleme denk gelirseniz göreceğiniz ve duyacağınız bir sürü diji-beceriksizlik için şimdiden affedin.

18 Şubat, 2021 – İstanbul

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir