Turizm İşletmeciliği lisansı almak üzere üniversiteye başlayalı tam 26 yıl olmuş. Çeyrek Yüzyılı aşkın zamandır turizmin tanımı dahi değişti bugünlerde. Eskiden turist dediğin en azından şehir değiştirmeliydi turist unvanını hak etmek için. Biz ise ülke değiştirene turist derdik. Günümüzde sokak değiştirmesi bile yeterli. Çünkü her sokakta markalaşmış, zincirleşmiş bir restoran ya da kafe var artık. Ve bu işletmelerin günübirlik misafirleri de turist tanımını karşılıyor. Eskiden oteller yalnızca seyahatlerde konaklanacak mekanlar iken, bugün toplantı turizminden iş yemeklerine, SPA merkezlerinden, çatı barlarına kadar yüzlerce günü birlik misafir ağırlar oldular. Her şey değişti ve hızlandı.
Sektörün kendisi bu kadar değişmiş iken sektörün yönetim dinamikleri de değişmeliydi hali ile. Değişti de. Lakin sektör değişiminin %20’si bir hızla. Yani çok geride kaldı ve kalmaya devam ediyor. Örneğin; personel yetiştiremedi turizm yönetimleri. Personelin eğitim ve servis kalitesi her gün daha da düşüyor. Yönetici de yetiştiremedi aynı hızla. Şimdilerde hiç lüks otel yönetme deneyimine sahip olmayan personel var, kimi lüks ve marka olma çabasındaki otellerimizin Genel Müdür koltuklarında. Hal böyle olunca sektör hacim olarak büyürken kalite olarak geriliyor.
Satış stratejilerinde de fevkalade geride kaldık biz. Bugün hala blok pazarlara ya da blok misafir gruplarına odaklanıp, bir sorun olduğunda aksiyon vererek çözüm arıyoruz. Oysa günümüzün turizm müşterisi olağanüstü çeşitli ve pazarlar üstü oldu .Basmakalıp pazarlama ve onu takip eden ucuz satış planları ile sonuca varmak neredeyse olanaksız bugün. Farklı şeyler üretmek ve 360 derece bakmak gerek tüm dünyaya. Bugün bireye pazarlama ve bireyden gruba satış geçerli. Blok pazarlama tümü ile iflas etmek üzere.
Bir de işin yatırımcı tarafına bakmak gerek elbette. 50 Milyon Dolar yatırım yapıp otel inşa eden yatırımcılarımız, o binaları ‘otel’ olsunlar, marka olsunlar, zincir olsunlar diye 6-7 bin TL aylık maaş verdikleri Genel Müdürlere emanet edince olmuyor elbette. Eşyanın doğasına aykırı bu. Diğer yandan, doğru parayı vermek niyetindeki yatırımcı da doğru yöneticiye ulaşamıyor zira doğru yönetici sayısı da fevkalade azaldı artık. Yani bir çıkmazdayız.
Herkesin tahmin edebileceği üzere tek çözüm orta ve uzun vadede nitelikli ve hızlı bir sektörel eğitim sağlayabilmek. Benim de mezunu olduğum Turizm İşletmeciliği lisans eğitimi veren okullar ayrıca ön lisans eğitimi veren okullar ve ayrıca meslek liseleri gerekli nitelikli iş gücü sayısını karşılayabilmekten çok uzak ve makas gitgide açılıyor. Bu okullardan mezun olup, sektör dinamiklerinin sorunları nedeni ile sektörün dışına kaçan firenin yüzdesel değeri ise en az ellilerde. Yani hızla ve nitelikle eğitmek gerek.
Üstelik son yıllarda Avrupa Birliği normlarına göre acele ile tanımlanmaya çalışılan iyi niyetli; ulusal mesleki yeterlilik standartlarının çok çok ötesinde bir standart ile eğitmek gerek. Çünkü bizler, acele ile standart belirlerken iyi niyetle de olsa günün oldukça gerisinin ölçütlerini tanımlıyoruz. Örneğin ‘Garson’ olarak eğitilip MYK sınavı ile MYK yeterlilik sertifikası alacak olan bir insana; av hayvanları tranşı öğretmeye çalışıyoruz zira bu sınavda soruluyor. Oysa günümüzde herhangi av hayvanının masa da tranşını yapabilecek bırakınız garsonu Yiyecek içecek Müdürümüzün sayısı kaçtır ya da kaç restoranımızda tranş servisi yapılmaktadır acaba? Özetle güncellikten çok uzak konuları ulusal yeterlilik standardımıza alıyor ve fakat 21. yüzyıl gereklerini almaya ihtiyaç duymuyoruz.
Bu nedenle, makro stratejik bir turizm politikası üretilemediği için bizlerin yapması gereken olası en hızlı ve en etkili 21.yüzyıl turizm eğitimini tasarlamak, geliştirmek ve uygulamak olmalı. Aksi halde, yakın gelecekte, bahsedilebilir bir turizm sektörü olmayacak.
2 Eylül, 2015 – İstanbul